KENTSEL DÖNÜŞÜM MÜ BİNASAL DÖNÜŞÜM MÜ! HANİ BUNUN ÇEVRESEL DÖNÜŞÜMÜ?

  • Yazar :Selda Asker
  • Eklenme Tarihi :26.05.2022 08:48

Son yıllarda ardı ardına yasanan depremler, afetler; konutların depreme ne kadar dayanıklı olduğu sorusunu gündeme getirdi. Afetler neticesinde bir daha can kaybı yaşanmaması ve şehirlerin sağlıklı, güvenli yaşama çevrelerine dönüştürülmesi hedefiyle, ülke genelinde bütün binalar 6306 sayılı Kanun kapsamına alınıp binanın bulunduğu yere, yaşına, deprem bölgesine bakılmaksızın, “riskli” olarak tespit edilmesi halinde bu kanun hükümlerinden faydalanacaktır denildi.
Böylece bir “ Kentsel Dönüşüm’’ furyası aldı başını gitti…
Peki sonra oldu?
Kat malikleri yeni, sıfır, lüks bir daireye sahip olma hayalinde…
İnşaat firmaları yeni binaları nasıl ben yaparım da para kazanırımın derdinde…
Hal böyle olunca bir anda neredeyse tüm mahallelerde bir yıkım alıp başını gidiyor. Ne de olsa ortadaki pasta herkesin iştahını kabartacak kadar büyük. Malum artık ev fiyatlarında tirilyonlardan bahsediyoruz, asgari ücretin 4250 lira olduğu bir ülkede 1,5 trilyondan başlayan evler 3500-4000 tl aylık kiralar dudak uçuklatıyor…
Yasaya göre; kat maliklerinin en az 2/3 çoğunluğu sağlamasıyla binanın yıkılıp yeniden yapılması mümkün. Bu durumda sorunlar daha yıkım kararı toplantılarında başlıyor.
Mal sahipleri evlerinin değeri 3-5 kuruş artsın diye evindeki ağaçtan, bahçeden vazgeçip, mevcut halinden küçük sevimsiz, bir beton yığınına sahip olabilmek için gerekirse yıllardır tanıdığı komşusuyla boğaz boğaza geliyor, komşusunun yıllardır yaşadığı, anılarını biriktirdiği evini kanuna göre sattırmakla tehdit ediyor. Diğer taraftan , bu işin kaymağını yemeye çalışan uyanıklarda pusudan sahaya çıkıp, gözüne kestirdiği yıkılabilecek binalardan ucuza daire satın alıp ardından Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü'nün yetkili kıldığı firmalardan riskli bina raporu almak için kolları sıvıyorlar. Nasıl olsa 2/3 çoğunluğu sağlayacak ya ve böylece, Türkiye’nin her şehrinde, her mahallesinde kentsel dönüşüm oldu rantsal dönüşüm… Aynı zamanda şantiye alanına dönüşüm…
Şantiye olurda rahatsızlık olmaz mı?
Her sokak arasında birkaç inşaat, bu inşaatların önünde iş makinaları, sokaklar kapalı, çalışma saatlerine ve gürültü seviyesine dikkat edilmeden çalışılıyor, önlem alınmadan toz toprak içinde yıkım yapılıyor. Yollar hafriyat, beton dökme kamyonlarından geçilmiyor. Bu devasa boyuttaki kamyonlar umursamaz şekilde her sokağa, caddeye girip çıkıyor. Ne yoldan geçenlerin can güvenliği var ne yan apartmanlarda yaşayanların. Denetim Allah’a emanet, şikayetler havada sahiplenen yok!! Kaldırımlar delik deşik, kaldırımlardaki büyümesi seneler alan ağaçlar yerle bir…
Konu uzun, önemli. Anlatacak, konuşacak, tartışacak çok şey var.
Binanın yıkılacağından haberi olmayıp yıllık kirasını peşin ödeyen ve kapının önüne konulan kiracıları mı anlatmalı, aile mirası evde otururken evsiz kalan mağdurları mı ya da yeni ev için müteahhide verecek parası olmayıpta evinden olanları mı !
Başta yazdığım gibi amaç sağlıklı, yaşanabilir bir kent yaratmak şiarıyla yola çıkılan bu uygulamada her şey amacın dışına çıkmış durumda. Yeni yapılan binalarda olması zorunlu olan otoparklar daha çok daire, dükkân vs. kazanmak adına yapılmıyor. Yeşil alan yok. Belki de en önemlisi, yüzü güneşe dönük evler (kendi enerjisini üreten, doğayla barışık) inşa etmek ve planlamak kimsenin aklına gelmiyor. Adına kentsel dönüşüm denilen ama ada bazında hiç bir planlaması olmayan bahçeden, parktan, doğadan yoksun soğuk görünümlü binasal yenilenmeler geriye kalan.
Ne diyelim ‘’kentsel dönüşüm mü rantsal dönüşüm mü? ’’ yorum her zaman ki gibi sizin...