Antakya Doğa Sanat ve Turizm Derneği Başkanı Biyolog Dr. Samim Kayıkçı, Sulak alanların önemi ile ilgili kaleme aldığı yazısında :”“Su gibi aziz ol” demiş atalarımız. Suyun değerini, kutsallığını dünyadaki tüm canlılar için önemini anlatmak istercesine… Peki, biz “suyun” değerini biliyor muyuz?
Sulak alanlar, yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerinin başında gelirler. Burada yaşayan canlıların çoğu başka yerde yaşamlarını sürdüremezler. Kurbağalar, kuşlar, bitkiler, balıklar, kelebekler… Su sadece insanlar için değil doğadaki tüm canlılar için vazgeçilmezdir. Bütün canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için sürekli olarak su kaynaklarına ulaşmak zorundadırlar. Küçük ya da büyük, sulak alanlar tüm canlılar için bir vaha görevi görürler.
Sulak alanlar çok hassas ekosistemlerdir. Dünyanın en çok zarar gören yaşam alanları olarak bilinen sulak alanların yaklaşık yüzde 40’i son 50 yıl içinde yok oldu. Bu süre zarfında ülkemizde bulunan sulak alanların yaklaşık yarısı ya yok oldu ya da ekolojik işlevini yitirdi.
Küresel ısınma ve onun yarattığı iklim krizi bölgemizi tehdit etmeye devam ediyor. Güncel iklim modellerinde yakın gelecekte dünyanın pek çok yerinde sıcaklık ve kuraklığın artacağı öngörülüyor. Özellikle aşırı hava olaylarının şiddetinin ve sıklığının artabileceği belirtiliyor. Bu olumsuzlukların ülkemizin bir çok bölgesinde ve özellikle bölgemizde görülme olasılığı çok yüksek. Küresel ısınmanın yanında HES, tarım alanına dönüştürme, yapılaşma, avcılık, kirlilik, kötü tarımsal faaliyetler gibi pek çok olumsuz etki bu alanları tahrip etmektedir. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde bu eşsiz alanlar yakın gelecekte yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacaktır.
Gelişmiş ülkeler, küresel iklim krizinin yıkıcı etkisi altında sahip oldukları sulak alanları koruma altına almak amacıyla büyük bir çaba sarf etmektedirler. Bu eşsiz alanları adeta el üstünde tutmaktadırlar.
İlimiz birçok sulak alana ev sahipliği yapar. Milleyha sulak alanı, Gölbaşı gölü, Burnaz bataklıkları, Asi nehri, Karasu, Afrin çayı, Karaçay barajı, Yarseli barajı, dereler, akarsular… Bu eşsiz alanlar üzerinde insan kaynaklı pek çok olumsuz etki bulunmaktadır. Bu olumsuz etkileri ortadan kaldırıp bu alanlara biran önce sahip çıkmak zorundayız.
Küresel ısınma ve onun yarattığı iklim krizi her geçen gün biraz daha belirginleşiyor. Ocak ayındayız! Son 80 yıllık verilere bakıldığında normalde ilimizde en fazla yağmur yağması gereken ay Ocak ayıdır. Ortalama 15 günün yağmurlu geçmesi gerekiyordu. Fakat yağmur çok az yağdı! Son 3 aylık ve 6 aylık meteorolojik veriler bölgemizde ciddi bir kuraklığı işaret ediyor. Üstelik yağmurun belirli bir düzen içerisinde yağması gerekiyor. Aksi durumda ne doğa ne de insanlar için gereken faydayı sağlamaz hatta bazı durumlarda (sel, erozyon vb.) ciddi zararlar verebilir. Durum bu kadar ciddiyken su kaynaklarımızı korumamızın hayati önemi var.
Doğal zenginliklerimiz milli servetimizdir. Doğasına, suyuna sahip çıkamayan bir millet geleceğine sahip çıkamaz. Bu vesileyle 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nü kutluyorum. Dilerim çok geç olmadan küresel ısınmanın yaratacağı iklim krizine karşı yeterli önlemleri alır, çocuklarımıza huzurlu ve güvenli bir gelecek bırakabiliriz. “ ifadelerine yer verdi.