Hatay Özel Okul Öncesi Eğitim Kurumları Derneği Başkanı Fatma Oduncu 20 Kasım ‘Dünya Çocuk Hakları Günü‘ dolayısıyla yaptığı açıklamada:”Çocuk bugünün yarını, yarının umududur.
Çocuk kokusu, cennet kokularındandır. Çocuğuna değer veren uluslar ölmez.Bugünün çocuğu, yarının büyüğüdür.Çocuklar donmamış beton gibidir, Üzerlerine ne düşerse iz bırakır.Çocuk, ulusun en kutsal varlığıdır.Çocukların nasihata değil, iyi örneğe ihtiyaçları vardır.Çocuk, yuvanın mutluluğudur.Çocuklar geleceğin teminatıdır.Çocuklar çiçektir.Bu kıymetli cümleler uzar gider.
Geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklarımızın doğuştan gelen haklarını yani; dil, din, ırk ve tüm ayrıcalıklar farketmeksizin temel çocuk haklarını ve menfaatlerini korumak öncelikle biz büyüklerin temel sorumluluğudur.
Peki acaba biz ulus olarak meleğimiz, çiçeğimiz, umudumuz ve geleceğimiz dediğimiz kutsal varlıklarımıza gereken değer ve hassasiyeti gösterebiliyor muyuz?
Çocuk istismarı konusunda ülkemiz ne yazık ki dünyada üçüncü sırada.
Raporlara göre Türkiye, yasal zeminde gerekli düzenlemelerin çoğuna sahip ancak uygulamaya gelindiğinde, çocuk yaşta evlilik, suçların raporlanması ve internet üzerinden işlenen suçlara müdahale gibi konularda maalesef beklenilen altında bir sonuç veriyor bizlere.
Adalet Bakanlığı’nın yayımladığı adli istatistiklere göre, Türkiye’de 2019’da “Cinsel dokunulmazlığa karşı suç” kapsamında 49.57 dava açıldı. Bunların 22.689’unu çocuklara yönelik cinsel istismar suçları oluşturdu. Yine 2019 Adalet Bakanlığı İstatistiklerine göre, TCK’de belirlenen suçlarla ilgili olarak yıl içinde açılan davalardaki suç sayısı 2.751.451 iken, bu listede 526.517 suç sayısı ile vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar ilk 3. sırada yer aldı.
Dünyada ise son 10 yılda cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 250 bin civarındadır. Yani rakamlar ve oranlar yine çok üzücü bir seviyede.Peki bu üzücü tablo çocuklarımızın kaderi midir? Elbette ki hayır.
Dünya Sağlık Örgütü, “Çocuk ihmali ve istismarını” ; 18 yaşın altındaki çocukların beden ve ruh sağlığını, sağ kalımını, gelişimini veya ilişkilerindeki güven duygusunu olumsuz yönde etkileyen her türlü fiziksel, duygusal, cinsel istismar, ihmal ve diğer sömürü türleriyle sonuçlanan kötü davranışlardır.” Şeklinde tanımlar.
Bu bağlamda; elbette ki anne- babadan sonra ilk akla gelen; ikinci anne kucağı olan, biz okul önceciler ve okul öncesi eğitim kurumları olmaktadır.
Çocuklara doğru zamanda ve uygun şekilde mahremiyet eğitimi vermek, istismarı önleyici kanalların başında gelmektedir. Bu eğitim, çok önemli ve koruyucu bir ilk adımdır. Zihinsel olarak yeterli olgunluğa gelmiş bir çocuğa yaşının gerektirdiği kadar ve gerektirdiği şekilde cinsel eğitim verilmesi zorunlu olmalıdır. Sonrasında, bu farkındalığı yaratmak için velilere, geniş kitlelere daha doğrusu çocuklarla teması olan her bireye, öncelikle çocuğun özlük hakları ile ilgili farkındalığa varması için çalışmalar yapmak gerekmektedir.
Yani hali hazırda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın uyguladıkları okul öncesi politikalarına bağlı olarak hepimizinM. Kemal ATATÜRK ün; “ Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar”vecizesini kulağımıza küpe etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımıza, tüm dünya çocuklarına; insanca ve hakları ile yaşayabilecekleri bir Dünya diliyorum.”dedi.